onlardacocuktu

Just another WordPress.com site

Archive for the category “Uncategorized”

PEDRO PARAMO

 

PEDRO PARAMO

MEKSİKA ACISININ BİR HİKAYESİ OLMALI

Meksika hep semapatikti,çizgi filmlerde,sinemada o ilginç şapkaları ve giyim tarzları ile. Juan RULFO tıpki Cengiz AYTMATOV’un, ,Marquez’in kendi kültürünü kitaplara yansıtışı gibi kitaplarını bir iç döküş ile yazmış sanki . Tek romanı olan “Pedra Paramo” Meksika yaşamını, içsavaşı,halkın toprak ağasının pençesine takılışı ve özünde bir aşk hikayesini anlatıyor. Bilinçakışı yöntemi, geriye dönüşlü anlatımlar, iç içe geçmiş anlatım örgüleri ile kitap sonuna doğru netleşiyor. Hüzünlü bir hikayenin ortasına düşen pedronun oğlu Juan Preciado, babasının ayak izlerini aramak için annesinin isteği üzerine Comala köyüne gider; ancak bu köy artık terk edilmiş ve hayalet bir köydür. Pedro’nun aşkı uğruna köyü bozguna uğratması veonun  kötülüklerinin yaşamları nasıl yok edişinin hikayesidir bu.

Sevdiğim bana bir mendil verdi,

Kenarları gözyaşıyla oyalı.

Juan rulfo’nun Doğan kitaptan çıkan yeni kitapları, cazibeli kapakları ile bir muhteşem.

Ayrıntılı tahili için öneri: http://dipnotkitap.net/OYKU_ve_NOVELLA/Pedro_Paramo.htm

NOT: Kelime sonlarındaki ita,ito İspanyolca’da üçültme anlamı verir , bizdeki –cık ekine denk geliyor bir nevi.Olur  da kullanırsak nerden geldi demeyiniz.

DİLEMMAİçerik

 

RUHİ MÜCERRET

 

imagesRUHİ MÜCERRET

Her birimiz “Hor kullanılmış şehirlerde canlı kalmak için uğraşıyoruz,  gevşeklikten uçurtmalar bizi solladı. Kuşe dergiden kesilmiş  parlak çocuklar ile istiflenmiş bir yığın yetiştirme çabasındayız, yaması ,kiri ,pası ,tadı ,tuzu nerede?Yontulan kuklalar olduk da başımız göğe mi erdi, topluca frene basıp  şu gerilikler kafamızdan uçup arabanın ön camından fırlasa da yenilensek hele bir.

Ardından yas tutacak herkesi ölmüş bir İstiklal gazisinin bir anda adrenalin dolan hayatını anlatan kitap, murat Menteş’in tarzından hiç ödün vermediğini  gösteriyor. Dilbazlıktaki bu yeteneğinin Allah vergisi olduğu kadar bir ev dolusu kitap ve gazete küpürü ile yaşamasıyla da bağlantılı olduğu kanısındayım.  Kitabının reklamını gerek kapağı ile gerek televizyon ve radyo kanallarına yoğun katılımı ile yoğun bir şekilde yapmasının yanında  kitabın içinin de reklam ile dolu olması biraz soru işaretli olsa da Menteş’in yazıları her daim okunamaya değer.Yine birçok gönderme, benzetme, her başlıktan sonraki alıntı cümleler ,birkaç karakter ağzından anlatım aşina olduğumuz eğlenceli macera dolu Ruhi Mücerret.

Diğer kitaplarına gönderme:

Gönül işleri bakanlığı-120,

Albino-156

Korkma ben varım-249

Diğer yazarlara gönderme:

Emrah serbes her temas iz bırakır -105

Moby dick-122

Huckleberry Finn’in Maceraları -158

Alper canıgüztatlı rüyalar- 162

ŞamatACI Aşüfte- 165

Mrat uyurkulak-tol 255

dDİLEMMA

SAİT FAİK/BİRTAKIM İNSANLAR

 

SAİT FAİK/BİRTAKIM İNSANLAR

                Bana Sait Faik demeyin! Demeyin çünkü bir garip sevgi seline kapılıyorum. Coşup, kabarıyorum. Caddelere çıkmak herkesi sarılıp öpmek geliyor içimden. Ağacı, kuşu, toprağı, denizi kucaklayasım geliyor. ‘’Anam, anam be! Hayat güzel, yaşayın!’’ diye bağırasım geliyor.

                Kaç yazar hissettirebilir ki bu okura bu samimi duyguları! Üstelik yazı ile! Yazı ile duygu aktarmak dünyanın en zor işidir. Ama işte Sait Abi’nin o güzel yüreği tüm sıcaklığıyla kitap sayfalarında atıyor. Öyle bir anlatıyor, öyle güzel betimliyor  ki her satırında gülümseme ile bir sıcak esinti hissediyorum içimde. Üstelik bunu öyle doğal bir dille başarıyor ki, yazarlık yeteneğinden çok  Sait Faik’in bana elli yıl öncesinden bir aura yolladığını bile düşünür oldum. Bu sebeple muhakkak haftada bir kere bir Sait Abi öyküsü okurum. O yazmazsa çıldıracaktı, ben okumazsam çıldıracaktım.

                Muhteşem Sait Abi öykülerinin arasında bir şiir kitabı ile bir roman çarpıyor gözümüze. Çehov tarzı öykünün başarılı temsilcilerinden olan Sait Abi roman ve şiiri de el atarak çok güzel bir iş yapmış. Öykülerinden aldığım tadı şiirlerinde ve romanında da buldum. Onun verdiği muhteşem duyguyu yorgan yapıp sardım kendime, ısındım.

                Birtakım İnsanlar’ da Ali Rıza, Melek ve Hikmet’in sıradan hayatlarını izliyoruz. Sait Abi’nin ada hayatı, balıkçılar, İstanbul, doğa, deniz temaları romanında da baş köşeye oturmuş. Zaten hu temalar bile başlı başına samimi. Romanımızın olayı bu üç karakter arasında geçmekte. Alkolik baba  Ali Rıza ve onun kızı Melek ve Ali Rıza’nın küçükken evlatlık aldığı Hikmet. Ali Rıza Melek’i zanaat öğrenmesi için bir berber dükkanına verir ve onun verdiği tüm paraları alkole yatırır. Hikmet ise Melek’ e aşık olduğu halde, onun kaçıp gitmesini ve başkasıyla nişanlanmasını sessizlikle karşılayan bir balıkçıdır. Durum tarzı anlatımın bir özelliği olarak romanımız durumlar üzerinden anlatılır. Olaya sık sık başka anlatı ve öyküler eşlik eder.  Olayın bu şekilde kesilmesi teknik bir kusur değildir. En azından Sait Abi’ de kusur olarak durmaz. Öyküyü zenginleştirdiğini söylemek racona daha uygun olur.  Ve o kahramanlar yine orada öylece yaşamaya devam ederler. Bir son yoktur. Sonuca bağlamamın bir güzelliği olarak ben hep ‘’Hikmet acaba şimdi ne yapıyordur?’’ diye düşünmeye devam ederim. Bu da içimdeki güzelliği hep canlı tutar.

                Daha Sait Abi’yi okumadıysanız hayatınızda çok şey kaybetmişsinizdir demektir. Hemen alın! Alın, alın okuyun anam!

SARDUNYA

12042

TEZER ÖZLÜ/ ESKİ BAHÇE-ESKİ SEVGİ

ESKİ BAHÇE- ESKİ SEVGİ/ TEZER ÖZLÜ

Uyandığımda, kendimi annemin koynunda mı bulacağım?

Yoksa bambaşka bir boşlukta mı?

                Hangimiz hayat karşısında uzun bocalamalar yaşamıyoruz ki? Mutsuzluktan-mutluluğa, umuttan-umutsuzluğa geçişler çoğumuzun zaman zaman kapıldığı durumlar. Cumhuriyet döneminin modernist kadın yazarlarından Tezer Özlü de bu medcezirlerin girdabında , ruhunu yazıyla arındırmaya çalışan bir öykücü.  ‘’ Türk edebiyatının lirik prensesi’’ sıfatını alan Özlü, dikkatimi Demir Özlü’nün kardeşi olması sebebiyle de çekti. Demir Özlü’nün İstanbul temalı öykülerini de büyük bir keyifle okumuştum. Tezer Özlü ile tanışmam da bana aynı güzelliği hissettirdi.

                Çocukluk anılarının çerçevesinde zamanı, mekanı, kişileri tüm rengi ve kokusuyla yaşatıyor yazar. Bu koku biraz küflü, mekanlar tozlu, kişiler yitik. Öykülerin çoğunda bir bunalım ve karamsarlık havası var. Bu da Özlü’yü elbette lirizme yaklaştıryor.Hayat ve ölüm temaları sıkça işlenmiş. Özlü’nün bu derin bunalım içinde sık sık intiharı düşünmüş olabileceği geldi aklıma. Öykülerindeki bu hava elbette neşe verici değil. Ama ben ayrı bir tadı olduğunu düşünüyorum. Öykülerin yazarın hayatından izler taşıması da yazarı daha iyi tanımamıza olanak sağlıyor. Belki Dilemma’nın hoşuna gitmeyecektir ama bu karamsar, bunaltıcı öyküleri okumanızı tavsiye ederim.

SARDUNYA

images

JUAN RULFO/ OVA ALEV ALEV

fm4437JUAN RULFO/ OVA ALEV ALEV
Notos Öykü’nün bir sayısını Latin Amerika edebiyatına ayırmasıyla birlikte tanıştım Juan Rulfo’yla. Okumam gereken yazarlar arasına not ettiğim yazarın kitabına Bursa Kitap Fuarı’nda ‘’ Aaaaa bunun kapağı ne güzelmiş!’’ diyerek el attığımda bir baktım ki karşımda Juan Rulfo. Böylece zaten okumaya meyilim olan yazarın kitabını bu güzel tesadüf vesilesiyle edinmiş oldum.
Ova Alev Alev bir öykü kitabı. Rulfo kısa öykülerini bu ad altında toplayarak kitaplaştırmış. Yazarın bunun dışında bir de romanı var: Pedro Paramo. Sadece bu iki yapıtla bile Latin edebiyatının en önemli yüz yazarından birinci sırayı kapmış Rulfo. Carlos Fuentes, Garcia Marquez, Vargas Llosa gibi önemli Latin edebiyatı yazarlarının öncüsü kabul edilir Rulfa. Sonradan bu yazarların ‘’boom akımı’’nın etkisiyle eserler verdiklerini görmekteyiz. Peki nedir bu ‘’boom akımı’’? Türkçesi ‘’büyülü gerçekçilik’’. Tanımı daha iyi anlamamız için elbette Latin Amerika tarihini de bilmemiz gerekiyor. Bu konudaki araştırmaları size bırakıyorum. Ama kısaca değinmek gerekirse büyülü gerçekçilik; bir savaştan, bunalımdan, baskılardan kurtulamayan bir toplumda yazarların gerçekleri olağanüstü ögelerle süsleyerek anlattıkları bir akım. Yani ‘’olanı’’ değil ‘’ idealize edilmiş’’ olayları anlatırlar. Tabi bunun altında derin toplumsal eleştiriler ve tam anlamıyla ‘’puslu gerçekliğin netleştirilmesi’’ yatar. Bu akımın olanaklarıyla Latin Amerika yazarları kendilerine tam bir özgürlük sağlamış olurlar. Juan Rulfo’nun öyküleri bu akımın izlerinden ‘’toplumcu gerçekçilik’’ tarafıyla örtüşüyor. Rulfo’nun tam bir realist olduğunu söylemek yanlış olmaz. ‘’Toplumcu gerçekçiliğin’’ öncüsü olan yazar, kendinden sonra gelen yazarlara ‘’büyülü gerçekçiliğin’’ kapılarını açmıştır diyebiliriz. Merak ediyorsanız Marquez’in ‘’Yüzyıllık Yalnızlık’’ romanı ‘’büyülü gerçekçilik’’ akımının baş yapıtı olarak kabul edilir. Okuyabilirsiniz.
Rulfo’nun öykülerine gelince; kurak topraklarda açlıkla, işsizlikle, kavurucu sıcakla, siyasi çekişmelerle baş etmeye çalışan insanların hayatlarına tanık olacaksınız. Suç oranı fazla olan Meksika topraklarında insanların neden ölüp, öldürüldüğüne cukka oturan sebepler bulmuş Rulfo. Öyküleri okurken bir Latin Amerika filminin içinde hissediyorsunuz kendinizi. Ayrıca Rulfo’nun doğa betimlemeleri, dili, folklorik ögelere sıkça yer vermesi bana bir Yaşar Kemal tadı verdi. Belki bunun için daha bir sevdim. Bazı öykülerinde Heminway tadı da hissettim. Özellikle Ova Alev Alev adlı öyküde Hemingway’in uzun zaman önce okuduğum Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanını anımsadım. Bir de enteresan bir tespitim oldu ki ona değinmeden geçemeyeceğim: Talpa Öyküsü adlı öyküde hasta kocasını,şifa bulmak için, bir kilisenin azizesine kocasının kardeşi ile birlikte götürmek isteyen kadının hikayesi anlatılır. Kadın ve hasta kocanın kardeşi birliktedirler ve hasta adam zorlu yol koşullarına dayanamayarak ölür. Bu öykü bana çok güzel bir Yeşilçam filmini hatırlattı: İsa,Musa, Meryem. Filmin öyküsü Rulfo’nun öyküsü ile birebir örtüşüyor. Bunu tespit etmek beni çok heyecanlandırdı.
Sözün özü; toplumsal gerçekçi yapıtlardan hoşlanıyorsanız Rulfo’nun öykülerini okumadan geçmeyin. Yazarın değişik anlatım biçimleri de gözünüzden kaçmayacaktır. İyi okumalar.
SARDUNYA

ANDRE GİDE/ KALPAZANLAR

İçerikKALPAZANLAR/ANDRE GİDE
Hiçbir şey senin için ailen,odan ve geçmişin kadar tehlikeli değildir.
ANDRE GİDE
Okuma alanı genişletmek için şimdiye kadar takılıp kaldığım yazarlardan ve kitap türlerinden sıyrılmaya karar verdiğim bir anda, Andre Gide adı zihnimde parladı. İyi bir başlangıç olacağını düşündüğüm ‘’Kalpazanlar’’ romanı okuma süremde beni bir hayli zorladı. Kitaptan zihnimde bir bürün olarak pek bir şey kalmadığını söylemem yanlış olmaz. Üstkurmaca mı desem, günlük mü desem bir türlü bilemedim. Tüm bu belirsizliğe rağmen yazarın yetkin dili, sağlam kurgusu etkileyici bir hava yarattı üzerimde. Aklımda kalan çağrışımlar üzerine biraz tanıtım yapmaya çalışacağım sizlere:
‘’Kalpazan’’ sözcüğünün her iki anlamı da bizi ilgilendiriyor.Çünkü yazar kitaba adını veren bu sözcük üzerinden konusunu ve kurgusunu şekillendirmiş:1.Sahte para basan veya piyasaya süren kimse.2 . Mecaz,yalan ve hile ile iş gören kimse. Romanda ülkemizdeki cemaatlere benzer bir pansiyonda dini ve ilmi dersler gören bir grup gencin sahte para elde ederek bunları başkalarına ‘’yedirmeleri’’ ile Paris’in edebiyat çevresini oluşturan yazarların yaşadıkları yaşam ve eserleri arasındaki tutarsızlık, sahtekarlık anlatılmaktadır. Bu da bizi maddi sahtekarlıkla, manevi sahtekarlığın çemberine düşürüyor. Yazar bu iki çatışmadan hareketle toplum, aile ve eğitim düzenini, insan ilişkilerini sorgulamakta ve eleştirmekte. Maddi sahtekarlık yapan gençlerin yargı yoluyla cezalandırmaları söz konusu iken, manavi sahtekarlıklar yaparak insanların hayalleri ve hayatları ile oynayan kalpazan yazarlara her hangi bir yaptırım uygulanmamaktadır. Öyle ki kimse bu sahtekarlığın farkında bile değildir. Bu öyle yapış yapış ve iç bunaltıcı bir çevredir ki bu sahtekarlık havuzunda herkes birbirini pohpohlamakta, herkes bir diğerinin sırtından olabildiğince fayda sağlayıp ondan kurtulmak niyetindedir. Bu aynayı hayata yansıttığımızda aynı şeylerin sadece edebiyat çevrelerinde yaşanmadığını görürüz. Zaten yazarın psikoloji ve doğa tahlillerinden konunun genele vurulması gerektiğini anlamaktayız.
Romanda kişiler oldukça fazla, ne yazık ki şeceresini bir türlü tutamadım.Hızlı bir okuma yaptığım için bu konuda kafam hala karışık. Yazar edebiyata ve geleceğe dair umutlarını Oliver ve Bernard adlı iki liseli genç üzerinden hissettiriyor. Yazarın bu tavrı bana nedense Servet-i Fünun dönemi aydın ve yazarı Tevfik Fikret’in, gençliğe duyduğu inancı hatırlattı. Zaten romanın genelinde bir Servet-i Fünun dönemi havası sezinledim. Kurulmaya çalışılan yeni edebiyat grupları, yeni anlayışlarla yola çıkan genç yazarları bir dergi etrafında bir araya toplama düşüncesi, yazarın gizemcilik ve roman hakkındaki fikirleri bu havayı yaratıyor.
Kurgusunun oldukça karmaşık ve değişik olduğunu yukarıda belirtmiştim. Andre Gide oldukça farklı bir anlatım tarzı benimsemiş. Yazdığı kitaplar arasında da ‘’tek romanım’’ diye bahsettiği Kalpazanlar, romandan çok bir günce gibi geldi bana. Oliver ve Bernard’ın hayatları ile ilgili olay örgülerini kitaptan çıkardığımız zaman elimizde yazarın güncesini bulmaktayız. Ayrıca ikili bir anlatım benimsemiş olması da hayli şaırtıcı. Romanın olay örgüsünü çıkarmaya çalıştıkça bir girdaba sürüklendiğimi hissettim. Şöyle ki: romanda bahsi geçen Edouard ( Oliver’in üvey dayısı) bir yazardır. Olaylar onun tutuğu günlük üzerinden bize aktarılıyor. Bu durumda anlatıcımız romanımızın aynı zamanda kahramanı oluyor. Ancak Edouard’ın aradan çekildiği zamanlarda asıl yazarımız araya giriyor ve olaylar hakkında yorumlarını bize sunuyor. Edouard’ın bir roman yazma aşamasında olması, yazacağı romanın ‘’Kalpazanlar’’ olması ise bu girdabı iyice derinleştiriyor. Yani Andre Gide romanının içinde, kendi kahramanına kendi romanını yazdırıyor. Biz hem romanı okuyor, hem de romanın yazılış aşamasına tanıklık ediyoruz. Yazarın edebiyat ve roman hakkındaki düşünceleri ise kitaba oldukça entelektüel bir hava katmış.
Hemen hemen her sayfasında defterime itinayla yazacağım bir çok edebi cümle ve düşünce barındıran bu güzel romanı, sindirerek, yavaş yavaş okumanızı tavsiye ederim. Keyifli okumalar.

SARDUNYA

Uçurtmayla Balık Tutmak – Halime YILDIZ

İİlk kez “deneme” türünde bir çocuk kitabıyla karşı karşıyayım. Sizin ilgi alanınıza girmediği için çok uzatmayacağım.Ancak çocuğa kitabı sevdirmenin zor olduğu şu çağda onun ilgisini çekecek kitap yazmak kolay olmasa gerek.Hele bir de deneme ise ,ama “Uçurtmayla Balık Tutmak” bu dumanlı düşüncelerin önüne geçiyor ve pencereleri açıp içeriyi havalandırıyor. Bilgilendirmeleri yaparken her denemenin ardından bir de şiir konduruyor. Kitap okumayı seven bir öğrencime kitabı okutup yorumları aldığımda, devamı gelse keşke demişti.Sanki bunu duymuş gibi yazar da ikincisini çıkarmış,”Kertenkelime” adında.

İşte bu da size;

Süslü kuyruğunu sallayarak
Süzülüyordu uçurtma
Keyfine diyecek yoktu hani
Tepeden bakarken insanlara
Bir balon yanından
Yükselip gitti
İşte o zaman
İpinin insanda olduğunu
Fark etti
Bir balona baktı
Bir boynundaki ipe
Kahretti
Baş aşağı saldı kendini yere

Not: Kitap fuarında karşılaştığımız yazarın kitabıdır Sardunya, bize göre değildir belki ama tam çocukların ağzının tadında , seveceğini düşünüyorum.

Öğrenme Stilleri – Alp BOYDAK

91133Öğrenme Stilleri “Kan grubu gibi doğuştandır, yaşam boyu değişmez ama yaşamınızı değiştirir.”
Uzun zamandır okuduğum en iyi eğitim kitabı, belki de son zamanlarda okuduğum en açık ve net kitap olduğu içindir.Zaten bu kitap sadece öğretmenlere değil tüm çocuk yetiştirenler için olduğundan net ifade etmeye çalıştığını yazar da belirtiyor.
Kitap öğrenme stillerinin aslında karakterimizin bir parçası olduğunu söyleyerek zaten ilgimi çekmişti. Emin olun okursanız neden garip davranışlarınız olduğunu, neden kimi zaman anlaşılmadığınızı , çalışma stilinizi , farklılıklarınızın nedenlerini anlayıp , çıkarımda bulunabilirsiniz.
Genel bazı özelliklerine bakarsak:
Görseller:Eşyaların en ufak bir deliğini bile bulabilir, defterlerini kırıştırmaz kırışırsa da üzüntü duyar ,satın alacağı eşyanın boyasında zor fark edilecek sıyrığı fark ederse üzülür ve ya o eşyayı almaz.Sessiz ortamları sever. Eğitimde en sıkıntısız öğrenci tipi olarak bilinir.Dağınıklığı sevmez.Kitabı zihninde iyi canlandırdığından filmi çekilmişse beğenmez. Fanilya ve çorapları dönmez.Hızlı konuşur.Sonucu belli olmayan işler onu rahatsız eder.Planlıdır. ( tipik bir dilemma )
İşitseller: Konuşkandı,kelime dağarcığı geniş ,konuşarak yazar,öğrendiğini anlatmak ister ve onaylanırsa rahatlar.Müziğe duyarlıdır.Dil öğrenmeye yatkındır.Yazısı iyi değildir.İş yaparken müzik dinlemeyi sever.Bir yörenin şivesini çabuk kapar.Taklit edici ses çıkarır.Dersi dinlediğinde daha iyi anlar.
Kinestetik: Dünyayı vücuduyla algılar.Dokunmayı sever.Dağınıklıktan rahatsız olmaz.Ders çalışırken başka şeylerle uğraşmayı sever ama bu onun dersi anlamadığı anlamına gelmez.Fanilya ve çorapları dönerse rahatsızlık duymaz.Dersi yaparak yaşayarak öğrenir.
Bu kitabı okurken 3 öğrenme stilinden de çok yakından tanıdığınız birini belirlerseniz daha kalıcı olabilir ,tabiî ki hangi öğrenme stili olduğunu okudukça daha iyi fark edeceksiniz. Öğrenciler için de öğrenmestili testlerinin yardımı ile daha kesin bi tespit yapılabilir.
Her birey tek öğrenme stiline sahip değildir; ancak ağırlıklı olarak birine sahip olanların daha çok sorun yaşadığı saptanmıştır. Ki genelde kinestetiklerinin özellikle okul yaşamında büyük sıkıntı çektiği,sınıfın yaramazı olarak nitelendirildiği oysaki sadece kinestetik öğrenmeye sahip olduğu için tüm vücudunu kullanarak öğrenebilmesi gerçekleşmekte ve hareket halindeyken aslında daha iyi öğrenmektedir.
Sizi de düşündüm ama sizin ağırlıklı olduğunuz stili tam olarak bulamamakla beraber benzer özelliklerinizi keşfettim. ikinizin de işitsel yönü gelişmiş , okul yıllarında yazarak çalışma özellikleriniz de olduğundan görsele de yatkınsınız ama sorunsuz öğrencilik geçirdiğinize göre kinestetik olmadığınız belli.
Tabi kitap bununla kalmayıp çözüm önerileri,örnek senaryolar sunuyor. Elimizde bulunması gereken bir kitap .
DİLEMMA

Madam Bovary – Flaubert

320228Madam Bovary’i okumak için sonunda bir adım atıp çizgi romanını aldım. Evet romanın yerini tutmuyor olabilir ama şu sıkışıklıkta bir solukta okuyup bitirmek ancak bu şekilde mümkün olabilirdi. Fransa’nın devrim sonrası döneminde geçen ve bir kadının bir türlü mutlu olamamasını en belirgin hatlarıyla anlatan bu kitap realizm akımının ilk örneklerinden imiş. Bu kitaptan sonra bovarizm akımı doğmuş, tek kötü yanı budur ki bundan önce böyle bir hastalık yokken bu kitap ile tatminsizlik hastalığı hortalıyıvermiş. Flaubert’in bu kitap ile ününe ün katması kolay olmamış çünkü mahkemelerde kitabının adını temize çıkarmak için uğraşmış. Okuduğum ilk çizgi roman, çok gecikmişim, ntv yayınlarından çıkıyor. (Çizgi roman okusanıza siz de.)

Madam Bovary bir doktorla evli,bu doktor-Charles- çok iyi kalpli,çevresi tarafından çok sevilen ama Madam’a yetmeyen bir adam.Sebebi ise Madam’ın onu sıradan bulması,Madam daha tutkulu,arayış içerisinde bir bayan.Bu sebeple de hatalar yapar , yanlış yollara sapar, iki adam ile ilişkisi olur, altından kalkamayacağı ağır bir masrafa girer ve sonunda tüm bu olaylar şimşek gibi çakarak bir bir patlak verir. Ama Madam’ın eşini fazla iyi ya da saf ya da başka “bir şey” buldum. Çünkü fazla kayıtsız ,çok iyi kalpili olmak yeterli değil belki de , bu Madam Bovary’nin durumunu yasallaştırmaz belki ama bu doktor da sanırım türünün içinde en basit düşüneni,olaylar arasında bağlantı kurması zaman alıyor, ama Modam Bovary öldüğünde yine de en çok üzülen o oluyor .Eleştirilere maruz kalmış, döneminin özelliklerini ve sınıf anlayışını yansıtan, dönemini derinden etkileyen bir roman. DİLEMMA’nın ÇİZGİ ROMANI

Buzdolabının Üstündeki Kız – Etgar KERET

Oldukça kısa ,bir çok öyküden oluşan kitabın ,yazarı Etgar Keret’tir. Keret hayatının ilginçliklerle dolu olduğunu söylemiş.Şaşırtıcı, sıra dışı , sorgulatıcı öyküler yazmış, ama kaba tabirle verilen mesajlar ağır geliyor, dövüşlü -vuruşlu, şiddetli , kırmızı benekli yazılar bir de öykü ise bana işlemiyor.Bünyeme ağır.

Yorumlara bakarak merakla aldığım kitaplardan biri hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Herkesin bakış açısı farklıdır tabi ancak her iyi yorum , iyi değildir. Hala okuduğum en iyi öykü kitabı “Kediler Güzel Uyanır”, umarım daha iyisini bir gün okurum,çünkü öykü kitapları hala önyargı sınırlarımın eşiğinde. Ama olur da öykü kitabı yazarsanız ilk ben okuyacağım söz.

NOT! Sevgili şems ,okuduğunu bilmiyordum,şu öykü işinde bir orta yol tutturamayacağız sanırım.Kısa kesip gidiyorum affınıza sığınarak,yorum bu kadar.
– dilemma’nın kaçışı-

Gönderiye Yönelik Gezinme